Kalp ve Damar Cerrahı Yasin Güctekin, 30 Kasım 2022 Çarşamba günü yaşadıklarını sosyal medya hesabından paylaştı. Babasını girmesi yasak olan yoğun bakımda görme talebi reddedilen oğlunun cihazları kırdığını, nasıl kovalandığını, yangın merdivenine nasıl sığındığını anlattı.
Güctekin, sabah 08.00 sıralarında 50 yaşlarında hastanın acil servise göğsünde çok şiddetli bir ağrı şikayetiyle başvurduğunu belirterek olayın nasıl başladığını şöyle anlattı:
“AORT DAMARI YIRTILMIŞ, YIRTIK ŞAH DAMARA KADAR İLERLEMİŞ”
“Tomografi çekiliyor ve maalesef aort damarı yırtılmış, yırtık şah damarlarına kadar ilerlemiş. İnsanın hayatında başına gelebilecek en ölümcül durumlardan biri, acilen ameliyata alınıyor. Ameliyat tam 10 saat sürüyor.
Hem aort damarı, hem aortun dalları yapay damar ile değiştiriliyor. Bir insanın yeryüzünde belki de olabileceği en kapsamlı ve zorlu ameliyatlardan birini geçiriyor. 81 ilin 60’ında bu ameliyatı yapabilecek ne ekip ne cerrah yok.”
“HASTANIN ÖNÜNDE KRİTİK SAATLER VAR”
“Yemeksiz, susuz, ihtiyaç molasız, ayakta 10 saat devam eden bir ameliyat. Her yeri ter içinde ekip ameliyatı bitiriyor. Ameliyatta planlanan her şey yapılıyor, bundan sonra hastanın önünde kritik saatler var.
Cerrahi ekipten biri olarak ameliyathaneden çıkıyorum, yoğun bakıma geçiyorum. Hasta yakınları meraktadır, daha fazla merakta kalmasınlar diye önce bilgi vermek istiyorum. Sonra bir şeyler yer, tuvalete giderim ne olacak ki diyorum. Yakınlarını çağırtıyorum, 30-40 kişi geliyor.
Dert etmiyorum, empati yapıyorum. Çok büyük bir ameliyat geçirdi hasta, telaşlıdır yakınları, herkes birinci ağızdan duysun beni diye hepsini etrafıma topluyorum. Her şeyi en ince ayrıntısına kadar anlatıyorum. Tam 11 dakika (kamera kayıtlarına göre) duraksamadan konuşuyorum. Sordukları tüm soruları cevaplıyorum.”
“BİRÇOĞU ‘ALLAH RAZI OLSUN’ DEDİ”
“Bana içlerinden birçoğu Allah razı olsun diyor, teşekkür ediyor. Yaptığımız işten gururlu bir şekilde yüzüm gülerek içeri giriyorum. Yoğun bakımdan içeri girmişken arkamdan biri bağırıyor ‘Doktor! Doktor!’ Dönüyorum, adamın biri bana yürüyor, omuz atıyor. Hastayı görmek istediğini haykırıyor.
Daha yoğun bakıma gelmediğini, biraz sonra geleceğini söylüyorum. Yine de Covid önlemleri gereğiyle başhekimlik kararıyla yoğun bakımda görüş olmadığını iletiyorum. O sırada başka bir yakını bu saldırganı durdurmak için koşuyor ve tutmaya çalışıyor.”
“ELİMİZİ ÖPMESİ GEREKİRKEN SALDIRIYOR”
“Saldırganı sakinleştirmeye çalışıyorum, şaşkınlığımı gizleyemiyorum. Elimizi öpmesi lazımken, hiç tanımadığımız biri için 10 saat ter dökmüşken, yaşama şansı sıfır olan birine bir şans tanımışken anlam veremiyorum. Hemen uzaklaşmıyorum o yüzden, saldırgana sakin olmasını söylüyorum. Saldırgan duvarlara yumruk atıyor, cihazları tekmeleyip, cihazları kırıyor.
Bir anda elini arka pantolon cebine atıyor, bıçak gibi sivri bir cisim çıkarıyor, ‘Seni Öldürürüm!’ diye bağırarak üstüme koşmaya çalışıyor. Hemşireler bıçağı görüp kaçmam için çığlık atıyor. Bıçağı görür görmez hemen ters yöne koşuyorum, saldırgan yakınının elinden kurtuluyor ve peşimden 50 metre koşuyor. Hızla yangın merdivenlerine koşup kapıyı arkamdan kapatıyorum, kalbim güm güm atıyor.
Kalan yakınları da koşup saldırganı tutup geri götürüyorlar. O esnada yakını saldırganı tutmasa, koşarken ayağım takılıp düşsem, bir şekilde bana yetişse bıçaklanacağım. Ne için peki? Benim sebep olmadığım bir hastalığı 10 saat emek vererek düzeltmeye çalıştığım için.
Bana saldıran adam babası için hayatı boyunca hiç 10 saat aç kaldı mı, hiç 10 saat babasının iyiliği için beli delice ağrıyana kadar ayakta kaldı mı? Yazıklar olsun! Binlerce kez yazıklar olsun, hakkımı helal etmiyorum! Verdiğim emek, akıttığım ter. Karşılığı bu mu? Hepsine yazıklar olsun.”