Bu iki kız kardeşin neden cesaretin simgesi hâline geldiğini merak ediyor olmalısınız. Nazi işgalindeki ülkenin kaderini bir nebze de olsa değiştirme şansı yakalayan bu ikili, kafa kafaya vererek Nazi askerlerini öldürmüş. Ama bilinenin ötesinde bir yöntemle!
Kırmızı bir ruj, bazen bir silahtan çok daha öldürücü olabiliyordu. Nazi askerlerinin de ölümü işte böyle başladı.
Freddie Oversteegen, 1925 yılında Hollanda’da doğdu. Kardeşi Truus, ondan iki yıl önce dünyaya gelmişti.
Freddie ve Truus, bekâr bir annenin çocukları olarak Hollanda’nın Haarlem şehrinde doğup büyüdüler. Ebeveynleri ayrıydı ve anneleri komünistti.
Sophie Poldermans, Truus ve kardeşinin en yakın arkadaşları olan Hannie Schaft’ı kişisel olarak tanıyan ve Hannie Schaft Vakfı’nın yönetim kurulu üyesi olarak on yıldan fazla süredir kız kardeşlerle birlikte çalışan bir isimdi.
Kızlar hakkındaki bilgileri de yazdığı kitaptan öğreniyoruz. Öyle ki kız kardeşler hakkında yorum yaparken “Freddie’nin görünüşünden dolayı kolayca bir Yahudi çocuğu olarak tanınabileceğini ve fikirlerinin oldukça tehlikeli olduğunu” söylüyor.
Ancak üç genç kız, direnişte bir rol oynamak istediler ve film böyle başladı.
Nazilerin, ülkelerini işgal ettiği karanlık günlerde; bu iki kardeş sadece izleyici değil, aksine direnişin öncülerinden biri olarak tarihe damgalarını vurdular. Nazilere karşı mücadelede benzersiz bir rol üstlendiler, çekici kıyafetleriyle düşman askerlerine yanaşmaya ve ardından direnişin gizli görevlerini üstlenmeye cesaret ettiler.
Freddie ve Truus Oversteegen, Nazilerin işgali altındaki Hollanda’da savaşın gerçek yüzüyle yüzleştiler. Bu karanlık dönemde, genç yaşlarına rağmen direnişe katılarak özgürlükleri uğruna mücadele etmeye karar verdiler. Ancak onların mücadelesi sadece silahlarla değil, zekâları ve cesaretleriyle şekillendi.
Çoğu zaman çekici kıyafetleriyle düşman askerlerini etkileme stratejisini kullanan bu kardeşler, Nazilere oyun oynamaya karar verdiler.
Bu sıra dışı yaklaşım sadece düşmanı şaşırtmakla kalmadı, aynı zamanda direnişin gizli ağlarını oluşturarak çeşitli sabotaj ve casusluk görevlerini üstlenmelerini de sağladı. Freddie ve Truus’un yanında arkadaşları Hannie Schaft, özenle seçtikleri kıyafetleri ve yaptıkları dikkat çekici makyajlarıyla hedeflerini barlarda bulmaya gidiyorlardı.
Hollanda direnişi sırasında aktif rol oynayan bu genç kadınlar, Nazi askerleriyle sohbete başlamadan önce onları bir ikna çabasına girerlerdi. Bu her zaman çok da kolay olmazdı. Ama onları yıldıran da bir şey yoktu. Masum bir yürüyüş bahanesiyle ormanın derinliklerine giderler, orada ağzından laf aldıkları askerleri öldürürlerdi.
Savaşın vahşetinden etkilenen Freddie, savaş sonrası dönemde yaşadığı zorluklara rağmen cesareti ve direnişiyle bir ilham kaynağı oldu.
Kız kardeşler, bu şekilde direnişin bir ayağı olmayı başardılar. Söylenenlere bakıldığında da az buz asker öldürmemişler. Freddie, cesaretiyle ilham kaynağı olurken Truus da savaş sonrasında politik ve sosyal konularda aktif olarak yer aldı, hikâyelerini paylaştı. Nazilere karşı cesurca adım atan kadınlar arasında belki de en dikkat çekici olanlarıydı.
İfadelere bakıldığında “tasfiyeleri” nasıl gerçekleştirdikleri hakkında çok fazla detay elde etmemiz mümkün olmasa değil fakat bazen askerleri bisikletleriyle evlerine kadar takip ederek ya da pusuya düşürerek öldürmek için strateji belirledikleri biliniyor.
Haarlem Direniş Grubu’ndaki diğer görevleri arasında Yahudilere yeni güvenli saklanma yerleri bulma, Enschede’deki acil hastanede çalışma ve Ijmuiden ile Haarlem arasındaki demiryolu hattını havaya uçurma gibi çeşitli görevleri de vardı.
1945’te Hannie, Naziler tarafından tutuklanıp öldürüldüğünde kardeşlerin dünyası altüst oldu.
En başından beri birlikte oldukları arkadaşları Hannie, Nazilerin yakalamasıyla birlikte öldürüldü ve bu anlara dair geriye sadece Hannie’nin öldürülürken kendisini öldüren kişiye bakarak söylediği son sözü olan “Ben daha iyi bir nişancıyım” kaldı.
Savaşın ardından kız kardeşler hem bu trajik olayların hem de en yakın arkadaşlarını kaybetmenin travmasıyla yüzleştiler. İlerleyen zamanlarda Truus heykelcilikle ilgilendi ve direnişte geçirdikleri döneme dair konuşmalar yaparak yazılar kaleme aldı.
Freddie ise evlendi ve anne oldu ancak savaşın getirdiği olaylar onlara tatsız deneyimler yaşatmaya devam etti. Böylece bir direnişin kahraman olarak isimlerini duyurdular.