Bugünlerde Orta Doğu’da önemli gelişmeler yaşanıyor.
İran’ın bu hafta durup dururken “dost” Pakistan’daki hedeflere saldırması, istikrarsız sınırlarında eşi görülmemiş bir misillemeye yol açtı ve İsrail-Gazze savaşının etkilediği en uç noktada gerilimi önemli ölçüde tırmandırdı.
İran, mesajının hem ülke içinde hem de çok daha ötesinde yüksek sesle ve net bir şekilde duyulmasını istiyor.
Johns Hopkins Üniversitesi’nde uluslararası ilişkiler ve Orta Doğu çalışmaları profesörü olan Vali Nasr, “Füze cephaneliğini ve bunu kullanmaya istekli olduğunu gösterdi” diyor.
“Bu aynı zamanda Gazze savaşının ortasında, özellikle de Lübnan ve Yemen’deki potansiyel tırmanışla birlikte İsrail ve ABD’ye yönelik bir mesajdı.”
Çoğu gözlemci gibi o da “şimdilik İran’ın gerilimi tırmandırmak istemediğine” inanıyor.
Hamas’ın 7 Ekim’de İsrail’in güneyine yaptığı saldırının ardından patlak veren Gazze savaşı, yayılma endişesi içeriyor. İran ve başlıca ortağı Hizbullah’ın yanı sıra ABD de dahil olmak üzere hiç kimse daha ağır bir yangın görmek istemiyor.
İran’ın savaşı bir gölge savaşlar ağı olmuştur. Gazze’deki Hamas’tan Lübnan’daki Hizbullah’a, Yemen’deki Husilere ve hem Irak hem de Suriye’deki iyi silahlanmış gruplara kadar bölgede Tahran destekli grupların ittifakı olan ve “direniş ekseni” olarak adlandırdığı şeyin dayanak noktasında oturuyor. Bunların çoğu bazı Batılı devletler tarafından terörist gruplar olarak tanımlanıyor.
Askeri güçleri İran’ın hızlandırılmış silahlandırma ve eğitimine dayanıyor; her aktörün kendine ait gündemleri ve hedefleri de var.
Tüm bu cephelerde yangın bazen alevlenerek sürüyor; İsrail ve Amerika’nın misillemelerine yol açmasın diye alevleri söndürme çabaları da sürüyor.
İran Devrim Muhafızları bu krizin patlak vermesinden bu yana ilk doğrudan saldırılarını gerçekleştirdiğinde gözleri Pakistan ve diğer iki dost ülke üzerindeydi. Bu ülkeleri, “direniş eksenlerinin” tutuşmaya hazır ortamının ötesinde en az direnç gösterecek alanlar olarak görmüş olabilirler.
Devrim Muhafızları, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi topraklarında İsrail’in Mossad casusluk teşkilatı için bir istihbarat merkezi olarak adlandırdığı yere ve Suriye’nin isyancıların kontrolündeki bölgelerinde IŞİD de dahil olmak üzere “İran karşıtı terör gruplarına” karşı balistik füzeler ve kamikaze İHA’larıyla saldırı başlattı.
Her operasyonun kendine özgü bir misilleme gerekçesi açıklandı.
İran, Pakistan’ın güneybatısında faaliyet gösteren İranlı Beluç ayrılıkçıları hedef almak zorunda kaldığını söylüyor.
“Bir saldırının eli kulağındaydı. Toplanmışlar ve üslerinden ayrılıyorlardı” diyor Tahran Üniversitesi’nden Profesör Seyid Mohammad Marandi. Marandi ayrıca geçen ay Sistan-Belucistan eyaletinde 11 İranlı polis memurunun öldürülmesiyle yaşanan gerginliğe de dikkat çekiyor.
Pakistan da iki gün sonra İran’ın güneyinde kendi Beluç milliyetçilerinin üsleri olduğunu söylediği ve “terörist hedefler” olarak adlandırdığı bölgelere karşı füzelerini ateşlediğinde “yaklaşan bir saldırıdan” söz ediyordu. Bu sınır ötesi gerginlik onlarca yıldır devam ediyor; şu an ise en kötü anı.
Gazze’ye daha yakın olan Kuzey Irak ve Suriye’de ise ayrı ayrı hesaplaşmalar söz konusuydu.
Profesör Marandi “Irak ve Suriye’deki saldırılar Kerman’daki vahşete olduğu kadar generallere de misillemeydi” diyor. Marandi geçen ay Şam’ın hemen dışında Devrim Muhafızları’nın en üst düzey komutanlarından Seyyid Razi Musavi’ye düzenlenen ve İsrail’in hava saldırısı sonucu gerçekleştiği ifade edilen suikastı kastediyor.
Ardından, bu ayın başlarında, dört yıl önce Irak’ta bir Amerikan insansız hava aracı tarafından öldürülen üst düzey komutan Kasım Süleymani için İran’da düzenlenen anma töreni sırasında çifte intihar saldırısı oldu. Son 40 yılın İran’da gerçekleşen en ölümcül saldırısının sorumluluğunu IŞİD üstlendi.
Bölgeyle ilgili derinlemesine analizler yapan Amwaj medya editörü Mohammad Ali Shabani, “İran, Lübnan’da üst düzey Hamas ve Hizbullah komutanlarının öldürülmesi de dahil olmak üzere tepki göstermesi için baskı altında, ancak İsrail ya da ABD’yi vurarak herhangi bir gerilime doğrudan karışmak istemiyor” diyor.
“Yavaş bir kaynama görmeye devam edeceğiz” öngörüsünde bulunuyor.
Bunlar aynı zamanda İran’ın iktidardaki din adamları için de zor zamanlar. Sosyal özgürlükler ve diğer haklar konusunda kadınların öncülük ettiği protestoların yanı sıra uluslararası yaptırımlar, yolsuzluk iddiaları ve kötü yönetimden kaynaklanan mali sıkıntılarla karşı karşıyalar.
Ve bu son operasyonlardan sonra Irak’ın yanı sıra Arap Birliği’nden öfkeli kınamalar oldu; Pakistan’dan ise daha güçlü tepkiler geldi.
Pakistan eski Dışişleri Bakanı Hina Rabbani Khar, “Pakistan topraklarına saldırmanın hiçbir yankısı olmayacağını düşünmediler” diyor. “Eylemleri güvensizlik yarattı. Bunu gidermek için çok çalışmak ve ısrarcı olmak gerekecek.”
Bu çatışmanın her köşesinde savaş içinde savaş var. Pakistan’ın, ezeli rakibi Hindistan’ın yanı sıra Taliban yönetimindeki Afganistan’ın da yakından izlediği bir bölgede kendi kırmızı çizgileri olduğu görülmeliydi. Düşman güçleri barındırdığına dair suçlamalar uzun zamandır bu sınırlarda da ileri sürülüyor.
Geçtiğimiz hafta, genişleyen ve ağırlaşan İsrail-Gazze savaşının öngörülemezliğini ve tehlikesini bir kez daha hatırlattı.
Her gün bir ya da birden fazla cephede bir alevlenme olabilir – ve Hamas’ın 7 Ekim saldırılarından çok önce fay hatlarının derin ve karanlık bir şekilde kazındığı bir bölgede şekillenmekte olan uzun vadeli riskler var.
İsrail’in kuruluşundan bu yana tek bir günde verdiği en büyük can kaybının yanı sıra 250’den fazla rehinenin ele geçirilmesi, çok sayıda sivilin ölümüne neden olan ve Gazze’nin büyük bölümünü yaşanmaz bir enkaza çeviren bir askeri harekatı ateşledi.
Bu durum İran destekli devlet dışı militan aktörlerden oluşan askeri ittifakı öfkelendirdi ve cesaretlendirdi. Yıllardır birbirlerine yaklaşıyorlardı. Şimdi çok daha ses çıkaran ve görünür bir birlik oluşturdular.
İran’ın düşmanları için “İran konusunda bir şeyler yapmalıyız” sözü artık daha da riskli olabilir. Bu aynı zamanda Tahran’ın bölgedeki en sadık müttefikleriyle karşı karşıya gelmek anlamına da gelebilir.
İran üzerine birçok kitabın yazarı ve Woodrow Wilson Uluslararası Araştırmacılar Merkezi’nden akademisyen Robin Wright, “Tahran, Pentagon’un askeri ‘overmatch’ olarak adlandırdığı ve bir ülkenin kontrol edilmesini veya yenilmesini son derece zorlaştıran silahlara sahip olduğunu ifade eden bir yetenek seviyesine ulaştı” diyor.
Bu mevcut tırmanış maliyetsiz olmadı. ABD’nin Irak’ta İran destekli savaşçılara karşı düzenlediği saldırıların bu savaşçıların altyapısına önemli ölçüde zarar verdiği bildiriliyor.
Pentagon, Yemen’deki Husi hedeflerine yönelik hava saldırılarının, Kızıldeniz’deki önemli nakliye güzergahındaki gemilere saldırılarını durdurmak amacıyla Husi cephaneliğinin dörtte birini yok ettiğini söylüyor.
Ancak İran’ın bazı müttefikleri bilançolarında, kaybettiklerinden çok daha fazlasını kazandıklarına inanıyorlar. Gazzeliler için ayağa kalkmaları Arap sokaklarındaki popülerliklerini arttırdı. Özellikle Yemen’deki Husiler dünyanın ilgi odağı haline gelmenin tadını çıkarıyor.
Uzun zamandır “stratejik sabrıyla” övünen Tahran’da da zihinler şimdiden İsrail-Gazze savaşının sona ereceği “günün ertesine” odaklanmış durumda.
Chatham House’da Orta Doğu ve Kuzey Afrika programı direktörü Sanam Vakil “İran daha uzun vadeli bir oyun oynuyor” diyor. “Belki de Gazze’de sular durulduktan sonra İsrail’in İran’a karşı daha provokatif davranacağını öngörüyor ve bu yüzden daha uzun bir mücadeleye hazırlanıyor.”
İran’ın uzun vadeli hedefleri arasında ABD’yi arka bahçesinden uzak tutmak ve İsrail ve Amerika ile doğrudan bir çatışmadan kaçınmak var.
Bu da yanlış hesaplama riskinin her zaman son derece yüksek olduğu tehlikeli bir bölgede nereye ve nasıl saldıracağı konusunda dikkatli hesaplamalar yapmak anlamına geliyor.